📅 27 Kasım 2024 – Çarşamba

Auschwitz & Krakow

Sabahın İlk Işıklarıyla…

Gün doğmadan çok önce yola çıktık. Henüz ortalık zifiri karanlıkken otobüse bindik. Ben ve bir arkadaşım o gece hiç uyumadık. Heyecanla karışık bir tedirginlik vardı üzerimizde. “Ya uyanamazsak?” korkusu ve gitmek üzere olduğumuz yerin ağırlığı…

Otobüs yavaşça hareket etti. Gözlerimi kapattım… Açtığımda bambaşka bir dünyanın kapısındaydık.

Günün İlk Fotoğrafı

Evden çıkarken çektiğim bu kare, aslında yaşanacak her şeyin habercisiydi…

Auschwitz – İnsanlığın En Karanlık Yüzü

Auschwitz’e vardığımızda, donmuş bir hava karşıladı bizi. Havanın soğuğu ayak uçlarımdan kalbime kadar işlemişti. Ama içeri girdiğimizde asıl soğuk başlamıştı… O artık bedenimde değil, içimdeydi. İçeriye adım attığımız an, sessizlik yankılanıyordu.

Burası bir müze değil…
Burası insanların işkence gördüğü, ailesinden koparıldığı, yok edildiği bir yer. Gaz odaları, dikenli teller, çırılçıplak kalmış duvarlar, bavullar, ayakkabılar, saçlar… Her biri, geçmişin çığlığıydı.

Auschwitz kampının derin sessizliği… Her karede bir çığlık gizliydi.

Rehberimiz bilgi verirken ben artık onun sesini duyamıyordum. İçimde yankılanan bir başka ses vardı:
“Bu nasıl mümkün olabilir?”
“İnsan, insana bunu nasıl yapar?”

Auschwitz, 2. Dünya Savaşı’nda Naziler tarafından kurulan en büyük toplama ve imha kampıydı. 1.1 milyondan fazla insan burada öldürüldü. Yahudiler, Polonyalılar, Romanlar, Sovyet esirler… Hepsi bu topraklarda can verdi. İnsanlık tarihinin en karanlık, en utanç verici izlerinden biri…

Bu kadar acıyı, bu kadar ağırlığı hissetmek tarif edilemezdi. Ağlamadım belki ama gözlerimin içinde fırtınalar koptu.
Fotoğraf bile çekemedim. O anları kaydetmeye elim gitmedi. Çünkü sadece görmek değil, iliklerime kadar hissetmek istedim.

Krakow – Tarihin Ardından Hayatla Buluşma

Kamptan ayrıldığımızda herkes sessizdi. Otobüs boyunca kimse konuşmadı. Düşüncelerimle baş başa kaldım. Soğuğun, ağırlığın, hüznün ardından Krakow’a doğru yola çıktık.

Meydana 5-10 dakikalık bir mesafede otobüsten indik ve yürümeye başladık. O an gördüğüm manzara sanki bir film sahnesiydi.

Krakow’un ana meydanı – Rynek Główny
Tarihi mimarisi, kalabalığı, sokak çalgıcılarıyla adeta bir peri masalıydı. Grubumuzla meydandaki heykele karşı poz verdik. Ardından herkes yemek yemek için dağıldı. Karnımız çok açtı ve o an karşımıza çıkan bir dürümcü bize tam anlamıyla sürpriz oldu – Sahipleri Türk’tü! Bize inanılmaz sıcak davrandılar. O samimiyet içimizi ısıttı.

Grup Fotoğrafı

Krakow meydanında grubumuzla hatıra…

Yemekten sonra küçük gruplar halinde meydanı gezmeye devam ettik. Alışveriş yaptık, kilisenin önünde fotoğraf çekildik:

St. Mary’s Basilica önünde bir anı karesi…

St. Mary’s Basilica – Sessizce Konuşan Bir Yapı

İçeriye girdiğimizde herkes büyülenmişti. Tavanlar, freskler, ışık oyunları… Hepsi tarihle iç içe bir masal gibiydi.

St. Mary’s’in içindeki büyüleyici atmosfer…

Wawel Kalesi – Günün Son Büyüsü

Kilise gezisinin ardından sokakları keşfederek Wawel Kalesi’ne doğru yürümeye başladık. Hava çoktan kararmıştı ama kalenin büyülü atmosferi içimizi ısıttı. Gruptaki herkes adeta bir aile gibiydi. Gecenin karanlığında kaleye vardığımızda grup hâlâ enerji doluydu. Gülüşmeler, fotoğraflar ve samimi sohbetler gecenin soğuğunu unutturdu.

Grubumuzla adeta aile gibi hissettiren kareler..

Wawel Kalesi çevresinde gece yürüyüşü ve dostluk…

Serdar Hocamla o geceden unutulmaz bir kare…

Günün Kapanışı – Nehir, Sessizlik ve Yorgunluk

Sonrasında yürüyerek Vistül Nehri kenarından geçtik. Nereye yürüdüğümüzü hatırlamıyorum ama kalbimiz doluydu. Soğukla, duyguyla, yorgunlukla…

Otobüse bindiğimizde gözlerim kapanmıştı. Uyandığımda Gliwice’ye gelmiştik bile. Grubumuzla restorana geçtik ve birlikte akşam yemeği yedik. Eve döndüğümde hem fiziksel hem duygusal anlamda tamamen tükenmiştim… ama bu gün, hayatım boyunca asla unutamayacağım bir gündü.

📝 Günlük Notum:

Auschwitz’in gri duvarları arasında yürürken zaman durmuş gibiydi; rüzgar bile sessizdi sanki.
Günün sonunda ise Krakow sokaklarında adım adım ilerlerken, içimde ağır bir hüzünle karışık huzur vardı.

– Sudenaz Sılay